15 Temmuz’un hemen sonrasındaki günlerdi…
FETÖ’ye “Ne istediniz de vermedik” diye sitem eden Erdoğan o günlerde ise, vakti ile bu örgütü “Aynı menzile farklı yollardan giden bir yapı” olarak gördüklerini söyleyip, “Rabbim de milletim de bizi affetsin” diyordu…
Peki FETÖ’den boşalan alanlara yerleşen diğer tarikat ve cemaatlerle AKP iktidarının farklı bir yanı var mı? Her fırsatta söyledim ve yine söyleyeyim; menzil, Türk aydınlanmasının eseri olan laik cumhuriyeti başımıza geçirip Türkiye’yi ortaçağ karanlığına itmek!
Ortak menzilin en önemli virajı da, Suriyeliler, Afganlar, Pakiler ve Afrikalılarla toplumun laik sosyolojisini değiştirecek demografi dönüşümü sağlamak…
İşte tam da bu alanda iktidarla aynı menzile farklı yoldan giden bir cemaat öne çıkıyor.
Şu meşhur İstismarağa, şey pardon İsmailağa idi değil mi evet o cemaatten bahsediyorum…
Skandalları ile sık sık gündem olan bu gerici yapının yine bir skandalın tam odak noktasında olduğunu ve Türkiye’nin istilasında nasıl sinsice rol oynadığını anlatmaya geçmeden önce geçtiğimiz günlerde Sözcü Gazetesi’nden Hazar Dost’un imza attığı ilginç bir haberi hatırlamak da fayda var…
O haberde, İstanbul Sarıyer’de görevli polis memuru Y.A.’nın, 24 Mart’ta devriye gezdiği sırada denk geldiği sarıklı ve cübbeli bir kişiden şüphelenince kimlik kontrolü yapmak istediği ve söz konusu şüphelinin polise Özbek olduğunu belirtip pasaportunun Mekke Nur Cami’nde olduğunu, orada kaldığını söylediği aktarılıyordu.
Haberin devamında ise, İsmailağa Cemaati’nin kullandığı Mekke Nur Cami’nde 100’den fazla kaçak bulan polisi imamın tehdit ettiği ve o polisin bir gün sonra görev yerinin değiştiği belirtiliyordu…
Habere hiç şaşırmadım!
Çünkü Türkiye’nin sığınmacı ve kaçak sorununa yönelik bugüne kadar nice skandalı ortaya çıkarırken ve hatta bu alanda bir kitap da yazarken karşıma sık sık çıkan bir adresti İsmailağa Cemaati…
Öyle ki; İsmailağa’ya bağlı ve H.K.G’nin 6 yaşındayken evlendirme adı altında cinsel istismara maruz kaldığı Hiranur Vakfı’nın Suriye’den yetiştirmek için çocuklar getirmesi ile yine İsmailağa’nın Kocaeli Başiskele’de Suriyeli kadınlar ve çocuklarla kurup sır gibi sakladığı ve bir ihbar niteliğinde olan “Suriye Halep Dergahı” gibi skandalları haber yapıp Türk halkına duyurmuştum…
Tıpkı Mekke Nur Cami’ndekiler gibi Kocaeli Başiskele’deki dergahta bulunan Suriyeliler de kaçak. Ancak aldığım yeni bilgilere göre, İsmailağa’nın kaçak işlerinin çok daha ileri boyutta olduğunu öğrendim.
Meğer ithal müritlerini sürekli kaçak tutmuyorlarmış!
Bir hodri meydan yaparak aktarmaya başlayayım yeni skandalı.
Hadi çıksınlar şu diyeceklerimi yalanlasınlar; İsmailağa Cemaati’nin kaçak müritleri her gün Göç İdaresi’nin İnsani İkamet bölümünde işlem görüyor.
İstanbul Göç İdaresi’nden Ankara’ya İsmailağa’nın insani ikamet aldırdığı kaçak Suriyeli, Iraklı, Filistinli, Pakistanlı, Afgan müritlerinin listeleri gidiyor…
Böylelikle de Türkiye’deki kaçak istilacıların önemli bir bölümü İsmailağa’ya mürit olup ülkemizdeki varlıklarını yasallaştırıyor. Sizin anlayacağınız vatandaşlık borsasına da girmiş İsmailağa Cemaati…
Peki bu skandala çanak tutan bürokratlar, sınır dışı edilmesi gerekenlere sırf İsmailağa Cemaati’nin müridi oldukları gerekçesi ile insani ikamet vererek bu ülkeye ihanet içerisinde olduklarının farkındalar mı?
Göçmen kaçakçılarına yönelik yapılan operasyonları, yakaladıkları kaçakları sosyal medyadan büyük harfli paylaşımlarla duyuran İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın kendisine bağlı bürokratların İsmailağa ile birlikte çevirdiği dolaplardan haberi var mı?
Gelelim son söze; demografi sosyal bilimlerin çok önemli bir parçasıdır.
Devlet insanları, siyasiler ve siyaset bilimcilerin demografi ile politik değişim arasındaki bağı bilmesi, anlaması bir ülke için hayati bir zorunluluktur.
Türkiye’yi yönetenlerin bilmediği ya da bilmemezlikten geldiği bu bağı Batı bildiği için Türkiye göçmenistana çevrildi. Ve göçmenistana çevrilen Türkiye’de iktidar menzil ortağı olan tarikat ve cemaatlerle ümmet-hilafet modelinin ya da çokuluslu ümmet devletinin taşlarını sığınmacı ve kaçaklarla döşüyor…
İsmailağa’ya bu imtiyazı tanımanın, göz yummanın başka bir anlamı var mı?